16 Ocak 2014 Perşembe

Radyomuz

Bu radyo o radyomuz.Senelerce dinledik bu radyoyu.....şimdi evimin baş köşesinde.


Radyo dinlemeyi,annemin türkülere eşlik eden sesini dinlemeyi,Zeki Müren'in "sevgili şoför kardeşlerim "diyen ahenkli güzel türkçesini,Orhan Boran'ın da o güzel Türkçesiyle konuştuğu arkadaşı"Yuki"sini,çok zeki olan bu yaratıkla olan atışmalarını zevkle dinlerdik ve çok şey öğrenirdik,kaç kez hayretle öğrendiğim bilgiler olmuştur.Seneler sonra aynı şeyi Barış Manço yapmıştı,küçük çocukların eğitilmesine önem vermişti.Gerçekten o yaşta öğrenilen bilgiler çok önemli,asla unutlmayan şeylerdir...

 Arkası yarınları dinlemek,her hafta ayrıca yayınlanan radyo tiyatrosunu dinlemek için,tüm işleri ve derslerimizi bitirmeyi alışkanlık yapmıştık.Ödevler bitmemişse dinleme yasağımız vardı.Saatleri takip ederdik ve planlayarak otururduk radyonun yakınlarına.Bitene kadar çıt çıkmazdı.Bazen babam su isterdi,ikimiz de duymamazlıktan gelirdik,babam inadına seslenirdi,aslında su istediğinden değil, gıcıklığına yapardı.Bazen de "fundaaa su getir"diye daha yürüyemeyen kardeşimizden istediğinde amacına ulaşırdı.Biz hayretle geri döndüğümüzde"sizi siziiii"diye cin bakışlarıyla bize bakardı.hemen radyoya dönerdik,sanki başka yöne baksak duyamayakmışız gibi....Yönetmen Kormaz Çakar dedi mi,evde sessizlik hakim olur,Tomris Oğuzalp gibi sanatçıların sesleriyle hayat bulan hikayeler bizi hayal dünyasına alıp götürürdü....
Annemle babamın,haberleri dinledikten sonra yorumlayarak konuşmalarına bayılırdım,onlar sayesinde iyi ya da kötü haberlerin ne olduğunu anladığımı sanırdım.ikisinin kavgasız konuştukları tek yer radyo başıydı,çocuk aklımla,ne zaman tartışmaya başlasalar hemen radyoyu açtığımı hatırlıyorum.Eğer çok şiddetli bir kavgaysa,ikisi birden bağırıp kapattırırlardı,korkudan kapatırdım hemen.
Bir gün,annemin haberleri dinlerken ağlamaya başlamasını merak ederek dikkatlice yanına gittim.
-"vah,vah!  Yazık olmuş o insanlara,vahşet,vahşet! diyerek dizlerine vurarak hıçkırıyordu.Kıbrıs'ta Rumların zalimliklerini duyuyorduk ama anlamıyorduk,çocuk aklımıza düşen pay korkuydu.Ama bizden çok uzakta oldukları için masal gibi geliyordu anlatılanlar,tıpkı pamuk prenses'teki cadının kötülükleri gibi,bir kahraman çıkıp kurtaracak ve mutlu bir sonla biteceğini sanıyordum.Ama o gün bir doktorun karısı ve üç çocuğunun öldürülmesi haberinin adeta yıldırım etkisi yapması beynime kazınmıştı.Üstelik küvetin içinde öldürülmüşlerdi.1963 yılının 21 Aralık günü olmuş,ben 4 yaşındaymışım ,nasıl etkilemiş demek ki hatırlıyorum.Hatta o hafta içinde tüm gazetelerin manşetleri aynı katliamın fotoğraflarıyla doluydu.Annem bazı gazeteleri halının altına koyardı,sonradan ya atardı,ya da alıp saklardı .Bu gazetelerden birini de,halının altına koymuştu,nedense halının o kısmına basamazdım,atlardım ya da yanından geçerdim. çok korkuyordum,sanki bizim evde gerçekleşmiş kadar gerçek gelirdi gazetedeki fotoğraflar.
Yıllar sonra Kıbrıs'a gittiğimizde,müze haline getirilmiş evi ziyaret ederken tüylerim diken diken olmuştu.Sadece o evin değil,bir çok katliamın  fotoğraflarını görünce de çok kötü olmuştum.Gözyaşlarıma hakim olamamıştım.

1 yorum: